içinde ,

Ömer Seyfettin

Ömer Seyfettin Kimdir ?

1884 yılında Osmanlı’nın en buhranlı dönemlerinde dünyaya açtı gözlerini. Doğduğu dönemin buhranı kadar buhranlı bir ömür geçireceğini hiç bilmeden.

Yetişkinlik dönemi Osmanlı’nın parçalanmasına ve savaşlara denk geldiğinden onun karakteristik özelliklerini de etkiledi. Ömer Seyfettin Kimdir ? sorusu aslında o dönem Osmanlısının kim olduğuyla doğru orantılıdır.

Yaşanılan savaşlar ve parçalanan imparatorluk öze dönüşü ortaya çıkarırken Ömer Seyfettin bunun öncüsü olmuştur. Bu nedenle Milli edebiyatın ve Türkçülük akımının kurucuları arasında yer almıştır.

Ömer Seyfettin 36 yaş gibi kısacık süren bir ömre bir dünya sığdırmıştır. Edebiyatımızda genel olarak hikayeciliğiyle tanınsa da Türk dünyasının en önde gelen düşünür ve hareket adamlarından biri olmuştur. Hareket adamıdır çünkü düşüncelerini ortaya koyarken ilk uygulayıcısı da kendisi olmuştur. Ona göre “Kurtarılacak bir vatan varsa bunun için yapılması gereken düşünmek ya da fikir yürütmek değil, bizzat harekete geçmektir.” O da Türkçülük üzerine büyük düşünceler ortaya koyarken bunları düşünce safhasında bırakmayıp harekete de geçmiştir.

Yazarlığını, hikayeciliğini bir kenara bırakarak vatan için Balkan Harbine katılmıştır. Balkan Harbi Hatıralarım adlı eserinde savaşın vahşetini ve devletin ne denli büyük bir çöküş içerisinde olduğunu gözler önüne sermiştir.

Savaşta üsteğmen olarak yer alan sanatçı, Balkan Savaşı’nda Yanya Kuşatması’nda esir düşmüş; Piç, Mehdi, Hürriyet Bayrakları adlı hikayeleri esir olduğu dönemde kaleme almıştır. Yazar Ömer Seyfettin bir yıllık esaretten sonra İstanbul’a dönerek askerliği bırakmıştır.

Selanik’te Ali Canip Yöntem ile birlikte Genç Kalemler  adlı dergiyi çıkararak Milli edebiyat‘ın temelini atmıştır. Ömer Seyfettin bu dergide kaleme aldığı Yeni Lisan adlı makale ile yeni Türk dilinin nasıl olması gerektiğini bir bir açıklamıştır. Onun bu makalesine Yeni ibaresi eklemesi ve dilin değişmesi gerektiğini dile getirmesi sanki Osmanlı’nın yıkılacağına ve yeni bir Türk devletinin kurulacağına kesin gözle baktığının da göstergesidir.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra da Atatürk’ün gerçekleştirdiği birçok inkılap ile Türk dili Ömer Seyfettin’İn Yeni Lisan makalesinde dile getirdiği birçok özelliğin hayat bulmasını sağlamıştır.

Ömer Seyfettin Hikayeleri

Ömer Seyfettin Hikayeleri’nin edebiyatımızdaki çok önemlidir. Çünkü O hikayelerinde önceliği çocuklara ayırmış ve onları eğitmeyi amaçlamıştır. Çünkü o günün çocukları geleceğin yöneticileri olacaktır. Çökmek üzere olan bir devleti ancak yeni nesil tekrar ayağa kaldırabilir. Tüm bu sebeplerle birçok hikayesinde çocuklara iyi ahlak, verilen sözü tutma, iftira atmama gibi toplumsal değerleri kazandırmayı amaçlamıştır.

Ömer Seyfettin hikayeciliğinde bir diğer önemli nokta ise Maupassant Tarzı Hikaye‘nin yani Olay hikayeciliğinin edebiyatımızdaki ilk ve en önemli temsilcisi olmasıdır.

O dur durak bilmeden hikaye yazmıştır. Hikayelerindeki ana tema hiç değişmemiş, hep dürüstlüğü ön plana çıkarmaya çalışmıştır. Onun hikayelerinin bir diğer önemli yanı ise hep acı olaylara yer vermesidir. Hemen hemen bütün hikayesinde ya kahraman ya da kahramanın yakın arkadaşı ölür. Bu da içinde yaşadığı bunalımlı ortamdan dolayı olabilir.

Hikayeleri : Kaşağı, Ant, Perili Köşk, Başını vermeyen şehit, Pembe İncili Kaftan, Bahar ve Kelebekler, Primo Türk Çocuğu, İlk Cinayet, Diyet, Forsa, Kesik Bıyık, Yalnız Efe, 

Ömer Seyfettin Ölümü

Türklük ve Türk yurdu üzerine bunca emek veren, savaşlarda canını ortaya koyan, üsteğmen olarak ordunun en ön saflarında yer alan, yeni nesli yetiştirmek için onlarca hikaye yazan ve Türk dili üzerine yaptığı çalışmalarla geleceğe ışık tutan Milli edebiyatın kurucusu Ömer Seyfettin ; 6 Mart 1920’de yeni Türk devletini göremeden hayata gözlerini yumdu.

Onun ölümü tam anlamıyla trajedidir. Devletin ve milletin ne denli kokuşmuş olduğunun tezahürüdür. Kısacık hayatında bu denli başarılara imza atan bir aydınına devlet sahip çıkamamış daha da acısı millet de umursamamıştır.

Ne olduğunu bilmediği bir rahatsızlıktan dolayı Haydarpaşa Hastanesine giden Ömer Seyfettin’e, burada iyi geleceği tavsiyesi üzerine doktorları şerbet içirmiştir. Ancak Ömer Seyfettin dahil kimsenin bilmediği bir şey vardır. Sanatçının hastalığı aslında basit bir şeker hastalığıdır. Ancak şerbeti içtikten sonra yoğun bir şekere maruz kalması onun bir anda komaya girmesine sebep olmuştur.

Komada kalan Seyfettin’in ise sadece tek bir ziyaretçisi vardır. O da tüm hayatı boyunca yanında yer alan Ali Canip’ten başkası değildir. Ali Canip, sık sık ziyaretlerine gider Ömer Seyfettin’in. Bir gün yine gittiğinde koğuştaki yatağının boş olduğunu görünce panikler ve ne olduğunu anlamak için hemen yetkililere ulaşır. Sonuç ise hüsrandır.

Çünkü Ömer Seyfettin, en yakın dostu hayata gözlerini yummuştur. Ancak sonucu hüsran eden şey onun ölümü değil, hastanedeki hiçbir doktorun ve diğer görevlilerin onun kim olduğunu bilmemesidir. Koskoca Ömer Seyfettin sahipsiz sanılarak tıbbiye öğrencileri incelesin diye kadavra olarak gönderilmiştir.

 

Bildiri

Ne düşünüyorsun?

Bir yanıt yazın

Türkiye Ne Okuyor ?

Ahmet Vefik Paşa