içinde

Dil Bizim Türklüğümüzü Büyüttüğümüz Yuvamızdır

DİL BİZİM TÜRKLÜĞÜMÜZÜ BÜYÜTTÜĞÜMÜZ YUVAMIZDIR

“Bir milleti yok etmek istiyorsanız işe önce dil ile başlayın.”

(Konfüçyüs)

 

Kaybettiğimiz onca şeyden sonra boğazımız düğümlenirken, gözümüzden yaşlar bir bir süzülürken yanaklarımıza, kaybettiğimiz kelimelerin yasını tutmak için daha ne kadar beklemeliyiz. “Cnm” yazarken kaybettiğimiz “a ve ı” için ya da “slm” yazarken kaybettiğimiz “e ve a” için daha ne kadar tıkalı kalmalı kulaklarımız, parmaklarımız bu yanlışlara daha ne kadar ortak olmalı. Yanlışlar böyledir, bir alana bir bedava üçüncüsü yarı fiyatına.

Kullandığımız binlerce kelimeden biz sorumluyuz. Hatta kullanmadıklarımızdan da. Bize yunmuş kelimeler gerek, Yunusça cümleler gerek, Aşık Veysel`den satırlar, Mevlana`dan hoşgörülü beyitler gerek. Tüm pürüzlü, yanlış kelimelerden arınmış olan bir dil gerek. Şimdi biz savaş kazanan şehitlerin, gazilerin torunları hatta 15 Temmuzun kahraman evlatları olarak meydanlarda kanımızla, canımızla kazandıklarımızı, birliğimizi, beraberliğimizi ve tek yumruk oluşumuzu dilimizle kaybetmemeliyiz.

Hepimizin elinde koca bir dünya var. Bu dünyaya şehirlerimizi çürük binalarla inşa edersek bu şehir eninde sonunda yıkılmaya mahkumdur. Gelin biz dünyamızı sağlam ve öz kelimeler üzerine kuralım. Telefonlarımızda parmak uçlarımızla geleceği kazanalım. Biz Fatih Sultan Mehmet`in torunuyuz. Zira bir harf eksik olsa İstanbul fethedilmeyebilirdi. Biz Alparslan`ın nesliyiz. Belki bir söz eksik olsa Anadolu`nun kapıları açılmayacaktı. Ya da bir dua eksik olsa darbeler başarılı olacaktı. Biz bir harfle Fatih olabiliriz bir sözle Alparslan, bir duayla kahraman olabiliriz. Tüm bunları yaparken atalarımızın çektiği zorlukları yaşamadan daha kolayca parmak uçlarımızla, dilimizle, geleceğe temiz, öz kelimeler bırakabiliriz. Daha mutlu öz çekimler bırakarak. Ayak izlerine bastıklarımızın izlerine daha sağlam basarak, sağlam temellerle başarabiliriz.

Medeni diye örnek aldığımız nice toplum dünyada olan biten açlıklara, yokluklara, savaşlara, kıyılara vuran çocuk cesetlerine sessiz kalırken, kör sağır, dilsiz dururken biz onların kirli sözcüklerine kalmadan mazlumlara umut kapısı olabiliyoruz. Masum çocuklar bayrağımızı görünce mutlu olabiliyorlar. Anneler çocuklarını daha huzurla büyütebiliyorlar, çaresiz babalar biz ölürsek çocuklarımıza ne olur korkusu yaşamadan güvenle bayrağımızın gölgesinde yaşayabiliyorlar. Çünkü Türk olmak bunu gerektirir. Atalarımızın yıllardır yaptığı gibi zalime en keskin silah, mazluma şefkat eli olabilecek güçteyiz. Tüm bunları yapma kuvveti varken öz kelimeler, temiz cümleler kullanma cesaretini içimizde taşımalıyız.

Biz Mehmet Akifler olabiliriz, Necip Fazıllar, Nazım Hikmetler olabiliriz, yazabiliriz hissettiklerimizi. En ala yazardan daha ala olabiliriz ya da hiçbiri olabiliriz. Ama biz Türk olursak diğer tüm kuvvetli güzel şeyler olabiliriz. Cemil Meriç`in dediği gibi “Kamusa (sözlüğe) uzanan el namusa uzanmıştır.”

Biz her ne kadar fark etmesek de diğer toplumlar ve bilhassa batı bizi bize fark ettirmeden yavaş yavaş dilimizden vurmaya çalışıyor. Bizim kullanmaya mahkûm olduğumuz teknolojiyle bizim üzerimizde oyunlar oynuyorlar. Bizde fark etmeden dilimizi yıpratıyoruz, kültürümüzü, örf ve adetlerimizi yaralıyoruz. Biz şimdinin ve geleceğin kalitesini düşürüyoruz. Peyami Safa`nın dediği gibi “Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir.”

Değişen ve gelişen teknolojiyle kendimize yeni seçenekler üretmeliyiz. Her fert kendinden ve çevresinden sorumludur. Dilimiz modern dünyanın kuşatması altındadır. Bu kuşatmadan dilimizi en az zararla çıkarmakta bizim görevimizdir. Okullardan, iş yerlerinden, alışveriş merkezlerinden başlayabiliriz. Bize bilinçaltı oyunları oynayanlara misliyle karşılık vermeliyiz. “Exit” yazan tabelaları “çıkış” olarak değiştirebiliriz. Televizyonlarda her gün izlediğimiz filmlerde “final” yerine “son” yazabiliriz. Her gün yemek yediğimiz mekânlarda “self servis” yazılarını kaldırabiliriz.

Yani bize dayatmaya çalışılan dil bilincinin doğru ve güvenilir kaynaklar tarafından denetlenmesi gerekiyor. Ziya Gökalp`in dediği gibi “Her sözün ararsan vardır Türkçesi.” Aramalıyız, Batının dayatmalarına karşın erken dil tedbiri almalı ve direnmeliyiz. Yeni bir yabancı kelime ortaya çıktığı anda halkın diline dolanmadan bu kelimenin Türkçeleştirilmesi gerekir zira yabancı kelime yerleştikten sonra dilden çıkarılması çok zordur. Türkçenin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin evrenden daha yüksek bir evren göründü, diyen Ali Şir Nevai`nin derinliğine daldığı Türkçeyi bulmalıyız, kaybetmemeliyiz. Fetihlerle, savaşlarla kazandığımız devletimizi, hain darbelerden ve hainlerden 15 Temmuzda canımızla nasıl muhafaza ettiysek aynı kazancı ve başarıyı dilimizin, Türkçemizin güzel ve temiz kullanılmasında da göstermeliyiz. Canımızla kazandığımızı dilimizle kaybetmemeliyiz.

Dil bizim var oluşumuzdur.

Dil bizim bayrağımızın marşıdır.

Dil bizimdir, dil bizim

Dil bizim Türklüğümüzü büyüttüğümüz yuvamızdır.

Bildiri

Ne düşünüyorsun?

Şey Kelimesinin Türü Nedir ? Bir Acayip Zamir “ŞEY”

Mini Köstebek Pasta Tarifi, Yapılışı